Öğrenilmiş Çaresizlik ve Mükemmeliyetçilik
Anne Babanın Mükemmelliyetçi Olması Çocukları Nasıl Etkiler?
Mükemmelliyetçilik, halk arasında bilinen adlarıyla vesvese, evham nedir? Obsesif Kompulsif Bozukluk kısaca OKB; ısrarcı, takıntı denebilecek düzeyde düşüncelerin zihne hücum etmesi, benzer düşüncelerin sıklıkla tekrarlanması, kişinin kontrolü dışında ortaya çıkmaları ve rahatsızlık yaratması durumudur.
İstemsiz hatta çoğu kere rahatsızlık verici, girici düşüncelere Obsesyondenmektedir. Girici düşünceler ansızın zihne gelir. Girici düşünceler ciddi düzeyde rahatsızlık, huzursuzluk, gerilim, korku yaratır. Kaygı, sıkıntı, huzursuzluk, korku, gerilim ortaya çıkartarak kişiyi eyleme geçmeye zorlar.
Kompulsiyon ise; obsesyonların zorlaması ile yapılan telafi edici, kaygı gidermeye yönelik davranışlar, törenler, ritüeller, halk arasında bilinen adıyla takıntılardır. Takıntılı davranış ve tutumların rasyonel yani mantıklı olması gerekmez. Ancak kişiler, takıntılarını açıklayacak gerekçeler bulur. Rasyonalizasyon dediğimiz mekanizma ile takıntılarını devam ettirirler. Mantık dışı olduğunu bilseler bile davranışlar devam eder.
Obsesif Kompulsif Düşünce ve davranışların Bozukluk dışında kişilik özellikleri olarak kuşaktan kuşağa aktarılması, davranışların modellenmesi, öğrenilmesi de söz konusudur. (Genetik boyutu ayrı bir yazı konusudur.)
Bazı durumlarda da OKB’nin; Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu yani bir kişilik özelliği olarak yaşanması da mümkündür.
İster Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ister Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu (OKKB) olsun; anne baba çocuk yani aile içinde benzer sorunlar ortaya çıkar.
OKB ’nin temel özelliklerinden biri mükemmeliyetçilik, aşırı idealizasyondur. Mükemmelliyetçilik; aile içinde özellikle de çocuklardan beklentinin yüksek olmasına yol açar. Çocukların akranları gibi olmasına, içlerinden geldiği gibi davranmalarına, hata, yanlış yapmalarına tahammül göstermek OKB’li anne babalar için çok zorlayıcıdır. Anne babaların zihnindeki çocuklar ile gerçekteki çocuklar birbirinden çok farklıdır. Anne babalar zihinlerinde mükemmel, ideal, muhteşem çocukların hayali ile gerçekteki çocuklarını göremezler. Çocuklarının beklenilen hayali gerçekleştirememesi, anne babalar için çok ciddi gerilim kaynağı olur. Olağandan farklı, şiddetli tepkiler göstermelerine ve bunu çocuğa yansıtmalarına yol açar. Mükemmel olmaya yönelik beklentiler iki ucu keskin bıçak gibidir. Anne baba mükemmel olmaya yönelik ihtiyaçlarını karşılayamadığı için; kendilerine güvensizlik, başarısızlık, yetersizlik yaşarlar. İyi bir anne baba olmadıkları düşüncesi ile acı çekerler. Çok hassaslaşırlar. Kırılgandırlar.
Beklentileri karşılayamadığını gören çocuk ve ergenler de; tıpkı anne babalarda olduğu gibi hayal kırıklığı, hüsran, öfke duyguları, memnuniyetsizlik yaşarlar. Yetersizlik, eksiklik kaygısı ile acı çekip, huzursuzluk duyarlar. Kendine güven, yeterlilik inançları ve kendinden memnun olma yetileri gelişmez. En ufak bir olumsuzluğa bile tahammül edemeyebilirler. Anne babaları gibi kırılgan ve hassas olurlar.
Obsesif bir tutum olarak mükemmeliyetçilik tatmin edilemediğinde aile, eş ve çocuk ilişkilerinde suçlama eğilimleri artar. Yetişmekte olan varlıklar olarak çocuklar bu tür ortamlarda en savunmasız olanlardır. Yetişkinlerden farklı olarak çocuklar henüz kendilerine ait temel inanç ve duyguları düzenleme aşamasında oldukları için; anne babaların memnuniyetsizliğinden, hayal kırıklarından çok fazla etkilenirler. Kendileri hakkında; “yetersizim, beceriksizim, eksiğim, asla başarılı olamam, zayıfım, güçsüzüm, tek başıma yapamam, ben bir hiçim….” Gibi olumsuz inançlar geliştirirler. Sıklıkla; yetersizlik, beğenilmeme, eksiklik, hata yapma kaygıları yaşarlar. Potansiyellerini ortaya koyamazlar.
OKB ile ilgili bir diğer özellik; detaylarla aşırı uğraşmadır. Anne babalar çocukları için o kadar detaylara boğulabilirler ki, çocuğun temel bazı ihtiyaçlarını karşılamayı gözden kaçırabilirler. Çocuklarının beden temizliğine, beslenmesine, geleceğine, okul yaşamına karşı ciddi kaygılar taşıyabilirler. Mikrop bulaşması, hastalık kapma, kötü bir şey olacağı endişeleri, kirlenme, başarısızlık, gelecek korkuları bunların başında gelir.
Obsesyon olarak adlandırabileceğimiz düşünceler; anne babaları önlem almaya, endişeyi nötralize edeceğini sandıkları kontrol, denetim, takip etme davranışlarına yöneltir. “aman üşütme, dokunma sakın ha mikrop kaparsın, hastalanırsın, dikkat et, eğer dersini yapmazsan başarısız olursun, yemeğini yemezsen büyüyemezsin, dokunursan pis olursun kimse seni sevmez, elini yıkamazsan hastalanırsın!…” Bedensel ihtiyaçlarla, takıntı düzeyinde meşgul olmak; çocuğun beğenilme, onaylanma, takdir edilme, kendine güvenmesine yol açacak psikolojik ihtiyaçlarının tatmin olmamasına yol açmaktadır.
Çocuğunun ne yediği ile aşırı uğraşan bir anne-baba; çocuğun ruhsal beslenmesini ihmal edebilmektedir. Ya da çocuğun büyüdüğünü, ihtiyaçlarının farklı olduğunu görememektedir. Söz konusu durumlar anne baba ve çocuk arasındaki bağları zayıflatmakta hatta bazen uzaklaşmaya neden olabilmektedir.
OKB; kişinin sürekli olarak kaygı, endişe duymasına yol açan, insanın kendine, sevdiklerine ve dünyaya güven duymasına engel olan bir rahatsızlık türüdür. Kaygı ve güvensizlik önlem alma ve kontrol etme ihtiyacını artırır. Anne babalar; çocuklarının başına gelebilecek her türlü olumsuzluğu önleme görevini üstlenmiş olabilirler. “onu olabilecek her şeyden korumalıyım. Her türlü önlemi almalıyım, Elimden geleni yapmalıyım….” Böyle durumlarda maalesef çocuklar çok fazla kontrol edilmeye çalışılıp, üstlerine düşülüp, korunmaya çalışılmaktadır.
Kontrol ettikçe kaygının azalacağı beklentisine karşılık, olabilecek, muhtemel kötülüğü, olumsuzluğu önleme çabaları daha çok kontrole neden olmaktadır. Anne baba çocuk-ergen arasındaki ilişkiler gerginleşmektedir. Çocuk ve ergenlerin bağımsızlaşma, bireyleşme ve özerklik ihtiyaçları engellenmektedir.
Çatışmalar; anne babanın kontrol gereksinimi ile özerklik ve bağımsız hareket edebilme gereksinimlerinin çakıştığı noktada ortaya çıkmaktadır.
Anne babanın; Obsesif Kompulsif tarzda kontrol etme, koruma, gözetme çabaları çocuk ve ergenlerde, tam bir itaate dönüşerek, kendi benliklerini geliştirememelerine neden olabilmektedir. Kısacası; takıntı bozukluğu önceki kuşakların mirası olarak devralınmaktadır. Üstüne genetik yatkınlık da eklendiğinde; öğrenilmiş davranış paternleri olarak aile içinde devam ettirilmektedir. Gerek IQ, gerek fiziksel özellikleri, sosyal ve akademik başarı ile anne babanın beklentilerini karşılayamayan çocuklar; özgüveni düşük, pasif, umutsuz, aşırı kaygılı, sosyal olarak çekingen olabilmektedir. Aslında OKB’ li anne babalar, çocuklarına “öğrenilmiş çaresizlik” halini aktarmaktadır,denebilir.
Bazı çocuk ve ergenlerde, tam itaat, öğrenilmiş çaresizlik; anne babaya nazaran daha yoğun OKB tablosu yaratmaktadır. Bu tür durumlarda çocukların tek başına terapi, tedavi alması yeterli olmamaktadır. Aile içinde çocuk ve ergenin obsesif yakınmalarını besleyen OKB tutum ve davranışların değiştirilmesi gerekebilir. Aile Terapileri bu konuda oldukça etkili olmaktadır.
Takıntı Bozukluğu (OKB) belirtileri bazı durumlarda; çocuk ve ergeni daha çalışkan, daha kontrolcü, daha disiplinli, daha başarılı yapabilir. Ancak söz konusu başarı hissi çok kırılgandır. En ufak bir tehdit durumunda yoğun bir yetersizlik, başarısızlık, değersizlik kaygısına ve özgüven noksanlığına götürebilir. Kariyerinde oldukça iyi bir konumda olan bazı kişiler; en ufak bir yetersizliğe tahammül edemeyerek, çok yoğun performans kaygısı yaşayabilmektedir.
Böylesi durumlarda aileden öğrenilmiş Obsesif tutum, davranış ve düşünce kalıpları yerine daha esnek, daha güncel ve gerçekçi düşünce ve davranışların yaratılması için en iyi çözüm psikoterapi olmaktadır.