Kilolarımla Başım Belada

Yiyecekler hemen her birimiz için bireysel birer terapist oldular. Yemek yemek kadar mutlu hissettiren daha az şey deneyimler olduk. Kremalı bir pastanın verdiği haz diğer her şeyi unutmamızı sağlıyor. Tabii bir süreliğine. Sonra utanç ve suçluluk duyguları, bedenden uzaklaşmak ve dolayısıyla kendimizden uzaklaşmak kaçınılmaz oluyor.

Nedir bizi durmak bilmezcesine yemeye iten şey?

Buna birkaç farklı yerden yaklaşabiliriz. Önce fizyolojik kısmını ele alalım. Beynimizde nohut büyüklüğünde bir alan bulunur, nükleus akkumbens, burası beynimizin ödül merkezidir. Kremalı pasta dopamin molekülünü salgılamamızı sağlayarak beynimizin bu bölgesini uyarır ve bitmesini hiç istemediğimiz mutluluk deneyimini yaşarız.

Duygularımızla nasıl baş edeceğimizi öğrenemediysek, yaşamak istediğimiz tek duygu mutluluk olur. Oysa mutluluk kadar değerli başka duygular da vardır. Her duygu hayatta kalmamıza yardımcı olmak için bedenimizde var olmuştur. Çoğumuz duygularımızı yönetemediğimizde besinleri kullanırız.

Duygularımızla besinlerin nasıl bir bağlantısı olduğundan bahsedelim:

  • Ne anlıyoruz duygu denildiğinde?
  • Sizin için daha çok zihinsel bir kavram mı yoksa bedeninizde takip edebileceğimiz bir duyum mu?
  • En son bedeninizin neresinde hangi duyumu hissettiniz?

Her duygu bedenseldir. Bir duygu hissettiğimizde bunun bedenimizde bir karşılığı vardır. Öfkeyi bedeninizde nerde hissedersiniz? Ya mutluluğu?
Duygular gelir ve göğüs kafesimizi oyacakmış gibi olur, midemizde bir yumru hissederiz. Bu hislerden kurtulmak için her şeyi yapabiliriz. Duygular çok fazla acı verici olduklarında onları yaşamak istemeyiz. Bir takım baş etme yöntemleri geliştiririz. Başka birilerine tutunmak, kendini yemeye vermek, alkol almak, bedene çizikler atmak, birtakım obsesyonlar geliştirmek bunlardan bazıları.

Baş etme yöntemlerimizin erken çocukluk anılarımızla bağlantısını kurmak önemlidir. Çocukken öfkelenen annemizi izleriz, öfkeye karşı nasıl tepki verdiğini gözlemleriz. Sonra hayatımızda bizi öfkelendiren bir durumla karşılaşırız ve repertuvarımızda olan bilgiyi kullanırız. Annemiz ne yapıyorsa benzerini yapmaya başlarız. Bu bizim baş etme yöntemimiz olur, başka şansımız yoktur. Bu repertuvarı bize bakım verenlerden ediniriz.

Çoğumuzun duygularıyla bağlantısı olmayan, kendisini nasıl sakinleştireceğini bilmeyen ebeveynleri olmuştur. Dolayısıyla kendimizi nasıl sakinleştireceğimizi bilemeyen yetişkinler olduk. Bir müjdem var: “Duygularımızla baş edebilmek öğrenilebilir bir beceridir.”

Bu bağlantıları ne zaman ve nasıl kurduğumuz, duygularımıza bakmayı ilk ne zaman bıraktığımız ise her birimizin kendi yaşam öyküsünde saklı. Her birimizin benzersiz hikayeleri ve dolayısıyla bunların birbirine benzemeyen çözümleri var. Yemek yemeyi ya da duygularınızı kontrol edemiyorsanız, tamamen sizin hikayenizle bağlantılı çözüm yollarını bireysel psikoterapistiniz ile kurmanız gerekir. Bu bağlantılar özgürleşmenizin yolunu açar.

Hayatımızda her an bir seçim yapıyoruz. Anda yaptığımız bu seçimlerimiz geleceğimizi oluşturuyorlar. Geçmişimizle şimdinin bağlantısını kurup farkındalık sağladığımızda artık yeni bir seçim yapma fırsatımız doğar. Şimdiki zamanda seçimleriniz değiştiğinde geleceğiniz de değişir. Ayrıca bir şey daha değişecektir. Sizi kontrol eden yiyecekler artık olmayacak ve bedeniniz sizden ayrı kontrol edemediğiniz bir parçaymış gibi hareket etmeyecek. Zihniniz anlamlı bağlantılar kurduğunda bedeninizle birlikte hareket etmeye başlarsınız. Kilo vermek için çabalamanıza ve bedeninizin kontrolü ele geçirmesinden korkmanıza gerek kalmaz. Zihin anlamlandırır, beden rahatlar. Kilolar kendiliğinden gider. Artık besinler zayıflamak için değil, bedeninizi sevdiğiniz için ilgi alanınıza girmeye başlar.

Besinlerle bir ilişkimiz var. Bu ilişki içinde kaygıyı barındırıyorsa bozuk bir ilişkiden bahsedebiliriz. Bozulan ilişkinizin tekrar spontane hale gelmesi psikoterapi süreçlerinde böylelikle mümkün olur.